Mutluluğa Uyanın

Mutlu olabilmeniz için olmazsa olmazlardan olan en önemli konu kendinizi ne kadar tanıdığınızdır. Kendini tanıma isteği, bütün insanlarda görülür. Kendisiyle ilgili bilmediği bir şeyleri öğreneceği düşüncesi büyük heyecan yaratır insanda. Bu heyecan korkuyla karışık bir merak duygusudur aslında. Kendisini tanıyan insan, yetenekleri, ilgisi, bilgisi, sorumluluğu ve çalışması arasında uyum sağlayabilir. Güçlü olduğu yönlerini kullanıp, yaratıcı biçimde kullanıp kendisini gerçekleştirebilir. Kendisini iyi tanıyan bir insan yaşayacakları karşısında neler hissedeceğini, neler düşüneceğini ve nasıl davranacağını kestirebilir.

“Hayat bir uyanma sürecidir. Olma sürecidir. İnsanın daima olduğu şey haline geldiğini bilme sürecidir. Ayrılmaz olanı bir araya getirme sürecidir ve bu gerçek bir bir araya getirme işlemi değildir, sadece ayrılmanın hiçbir zaman meydana gelmediğini yeniden bilmektir.”

– Neale Walsch, Yarının Tanrısı

Uyanışın temel bir parçası, uyanmamış olan sizi tanımaktır, yani diğer bir değişle egonuzu. Zihninizin nasıl düşündüğünü, nasıl konuştuğunu ve nasıl hareket ettiğini anlamaktır.

İnsan kendini tanıtmak istediği zaman “Ben neyim?” “Ben kimim?” sorularını sormakla başlıyor ve ardından genellikle aşağıdaki yanıtlar ile kendini tanımlamaya çalışıyor.

– Cinsiyetimiz, ismimiz, mesleğimiz, sosyal kimliğimiz, toplumsal niteliklerimiz (dernek üyesi şehrin ileri geleni)

Bu tanımlar ile kendimizi bildiğimizi sanırız. Oysa bunların hepsi sadece bir etiket. Hepsini değiştirebilme şansınız her zaman vardır. Bu etiketler ile kendimizi dışarı ile özdeşleştiriyor ve özümüzü unutuyoruz. Örneğin mesleğiniz. Biz mesleğimiz miyiz? Yoksa o işi mi yapıyoruz? Kendimizi bazen işimizle öylesine özdeşleştiririz ki işimizde oluşan değişikliklere bile direniriz. Bildiğimiz ve sahiplendiğimiz şekilde kalmasını ister değişmesini istemeyiz. Etiketlerin hepsi değişebildiğine, hatta bazıları gelişebildiğine göre, biz kendimizi bu etiketlerle tanıttığımız anda aslında ne olmadığımızı söylemiş oluyoruz.

İçinizdeki yaralı çocukla yüzleşin, ondan kaçmayın, ona sarılın ve iyileştirin onu. En önemlisi artık ona ebeveynlik yapmayı öğrenmelisiniz. Yalnızlığınızdan kaçmak ya da sürekli kimi etkinliklere koşmak çözüm değildir. Bu bir kaçıştır. Mutlu olmadığınızı düşündüğünüz anlarda zihninizden geçen olumsuz düşüncelere karşı iyi bir avcı olun. Bunları tespit edin ve alternatif düşünce ile yer değiştirin. Bunu uyguladıkça zamanla hızlanacaksınız ve TV programı kanalını değiştirmek gibi düşüncelerinizi değiştirmeyi öğreneceksiniz. Çünkü mutsuz olmanıza sebep olan çoğu düşünceler zihninizin oyunları yani düşünce hatalarıdır. Bu düşüncelerle birlikte içinizde bir “his” belirir. Sebepsiz yere hissediyorum dersiniz mesela: “Kötü bir şey olacak hissediyorum.” Kanıt var mı elinizde kötü bir şey olacağına dair? “Hayır!” İşte bunun gibi sayısız gerçekçiliği olmayan hislere takılıp kalırız.

Bu hisler genelde geçmişten gelir. Küçük bir koku, ses bizi o ana götürüverir. İşte gerçekçiliği olmayan his tam da burada beliriverir… Ancak o olay olalı 10 yıl olmuştur artık. Kişinin şu anda içinde olduğu koşullarla 10 yıl öncesi koşullar arasında hiçbir bağ yoktur. İşte bunlar inanılmaz güçlü farkındalıklardır. Hem de hayatınızı şimdi değiştirebilecek kadar güçlü farkındalıklar. Baharcığım, yaptığın hatayı yakaladın değil mi? Duygularının peşinden gidiyorsun. Oysaki 10 yıl önce yaşamış olduğun bu deneyime ait kişiler bile yanında yok. Tamam artık söz ver hepsi sadece bir etiket. Hepsini değiştirebilme şansınız her zaman vardır. Bu etiketler ile kendimizi dışarı ile özdeşleştiriyor ve özümüzü unutuyoruz. Örneğin mesleğiniz. Biz mesleğimiz miyiz? Yoksa o işi mi yapıyoruz? Kendimizi bazen işimizle öylesine özdeşleştiririz ki işimizde oluşan değişikliklere bile direniriz. Bildiğimiz ve sahiplendiğimiz şekilde kalmasını ister değişmesini istemeyiz. Etiketlerin hepsi değişebildiğine, hatta bazıları gelişebildiğine göre, biz kendimizi bu etiketlerle tanıttığımız anda aslında ne olmadığımızı söylemiş oluyoruz.

İçinizdeki yaralı çocukla yüzleşin, ondan kaçmayın, ona sarılın ve iyileştirin onu. En önemlisi artık ona ebeveynlik yapmayı öğrenmelisiniz. Yalnızlığınızdan kaçmak ya da sürekli kimi etkinliklere koşmak çözüm değildir. Bu bir kaçıştır. Mutlu olmadığınızı düşündüğünüz anlarda zihninizden geçen olumsuz düşüncelere karşı iyi bir avcı olun. Bunları tespit edin ve alternatif düşünce ile yer değiştirin. Bunu uyguladıkça zamanla hızlanacaksınız ve TV programı kanalını değiştirmek gibi düşüncelerinizi değiştirmeyi öğreneceksiniz. Çünkü mutsuz olmanıza sebep olan çoğu düşünceler zihninizin oyunları yani düşünce hatalarıdır. Bu düşüncelerle birlikte içinizde bir “his” belirir. Sebepsiz yere hissediyorum dersiniz mesela: “Kötü bir şey olacak hissediyorum.” Kanıt var mı elinizde kötü bir şey olacağına dair? “Hayır!” İşte bunun gibi sayısız gerçekçiliği olmayan hislere takılıp kalırız.

Bu hisler genelde geçmişten gelir. Küçük bir koku, ses bizi o ana götürüverir. İşte gerçekçiliği olmayan his tam da burada beliriverir… Ancak o olay olalı 10 yıl olmuştur artık. Kişinin şu anda içinde olduğu koşullarla 10 yıl öncesi koşullar arasında hiçbir bağ yoktur. İşte bunlar inanılmaz güçlü farkındalıklardır. Hem de hayatınızı şimdi değiştirebilecek kadar güçlü farkındalıklar. Baharcığım, yaptığın hatayı yakaladın değil mi? Duygularının peşinden gidiyorsun. Oysaki 10 yıl önce yaşamış olduğun bu deneyime ait kişiler bile yanında yok. Tamam artık söz ver

hepsi sadece bir etiket. Hepsini değiştirebilme şansınız her zaman vardır. Bu etiketler ile kendimizi dışarı ile özdeşleştiriyor ve özümüzü unutuyoruz. Örneğin mesleğiniz. Biz mesleğimiz miyiz? Yoksa o işi mi yapıyoruz? Kendimizi bazen işimizle öylesine özdeşleştiririz ki işimizde oluşan değişikliklere bile direniriz. Bildiğimiz ve sahiplendiğimiz şekilde kalmasını ister değişmesini istemeyiz. Etiketlerin hepsi değişebildiğine, hatta bazıları gelişebildiğine göre, biz kendimizi bu etiketlerle tanıttığımız anda aslında ne olmadığımızı söylemiş oluyoruz.

İçinizdeki yaralı çocukla yüzleşin, ondan kaçmayın, ona sarılın ve iyileştirin onu. En önemlisi artık ona ebeveynlik yapmayı öğrenmelisiniz. Yalnızlığınızdan kaçmak ya da sürekli kimi etkinliklere koşmak çözüm değildir. Bu bir kaçıştır. Mutlu olmadığınızı düşündüğünüz anlarda zihninizden geçen olumsuz düşüncelere karşı iyi bir avcı olun. Bunları tespit edin ve alternatif düşünce ile yer değiştirin. Bunu uyguladıkça zamanla hızlanacaksınız ve TV programı kanalını değiştirmek gibi düşüncelerinizi değiştirmeyi öğreneceksiniz. Çünkü mutsuz olmanıza sebep olan çoğu düşünceler zihninizin oyunları yani düşünce hatalarıdır. Bu düşüncelerle birlikte içinizde bir “his” belirir. Sebepsiz yere hissediyorum dersiniz mesela: “Kötü bir şey olacak hissediyorum.” Kanıt var mı elinizde kötü bir şey olacağına dair? “Hayır!” İşte bunun gibi sayısız gerçekçiliği olmayan hislere takılıp kalırız.

Bu hisler genelde geçmişten gelir. Küçük bir koku, ses bizi o ana götürüverir. İşte gerçekçiliği olmayan his tam da burada beliriverir… Ancak o olay olalı 10 yıl olmuştur artık. Kişinin şu anda içinde olduğu koşullarla 10 yıl öncesi koşullar arasında hiçbir bağ yoktur. İşte bunlar inanılmaz güçlü farkındalıklardır. Hem de hayatınızı şimdi değiştirebilecek kadar güçlü farkındalıklar. Baharcığım, yaptığın hatayı yakaladın değil mi? Duygularının peşinden gidiyorsun. Oysaki 10 yıl önce yaşamış olduğun bu deneyime ait kişiler bile yanında yok.

Tamam artık söz ver bana. Duygularınla hareket etmiyorsun. Her hissinin peşine takılıp gitmiyorsun. Anlaştık mı? Bir arkadaşınıza kendinize davrandığınız gibi davransaydınız, ne kadar daha sizin yanınızda duracağını hiç düşündünüz mü? Eğer senin durumunda bir arkadaşın olsaydı ona ne derdin? Ona, kendisine karşı nazik olmasını, biraz tatlı yemesini ve eğer kendisini daha iyi hissedecekse üç saat boyunca Beyaz’ın ya da Cem Yılmaz’ın programını izlemesini söylerdin herhalde. Kelepçelerinizi artık çözün…

Paylaş:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir